31 Ekim 2010 Pazar

Cry-Baby (1990)


Cry-Baby'nin meşhur gözyaşı sahnesi. Filmi izleyen çoğu kişi bu nefis başlangıç sahnesini ve Depp'in gözyaşı sahnesindeki bu surat ifadesini unutamamıştır herhalde.


John Waters'ın bu harika filmi; müzikal-komedi entegreli bir film. Waters yine tam anlamıyla kendine özgü bir atmosfer yaratmış. Yönetmenin en uslu, en terbiyeli işi dersem; yanlış olmaz.

Filmde temiz kalpli, romantik serseri Wade aka Cry-Baby rolünde Johnny Depp var. Cry-Baby semtin zengin burjuva ailelerinden birinin kızı olan Allison (Amy Locane) birbirlerine aşık olurlar ve öykü başlar. Zengin kız ve fakir serserinin muhteşem aşkı.Kadrajda filmin en kopuk anlarından biri; French Kiss sahnesi var. İtinayla french kiss öğretilir. İnsanın canını çektiriyorlar. O derece:)

John Waters'ın bu filmi şarkılarıyla da dikkat çekiyor. Özellikle son bölümdeki meşhur "Please Mr. Tailer" şarkısı ve sahneleri unutulmaz denilecek cinsten. Film bittiğinde suratınızda inanılmaz mutlu bir ifadeyle creditse kilitleniyorsunuz. Keşke hiç bitmese der gibi. Cry-Baby işte böyle nefis bir film... 

 

Green Card (1990)


Green Card, Truman Show'un yönetmeni Peter Weir'ın ilginç bir filmi. Aşk filmi olmasına rağmen bu kadar ilginç bir senaryoya sahip bir film izlemek, izleyici için çok ilginç bir deneyim...

Film, Fransız bir mültecinin, Amerikalı bir kadınla yaptığı formalite evliliğini konu alıyor. Fransız adam, "green card" için kadınla evlenmiştir. Kadınsa; bir "green house" için?!

Bronte'nin, apartmandaki "özel seralı" daireye taşınabilmesi için yönetim evlilik şartı arıyordur. Sevgilisiyle  evlenmek için daha çok zamana ihtiyacı olduğundan; bu kısa süreli formalite evliliğini yapmaya karar verir kız. Bitki bilimcisi olduğu için bu sera onun için çok önemlidir. Kadın serasına, adam yeşil kartını kavuştuktan sonra boşanacaklar, her şey eskisi gibi olacaktır neticede...

Karede filmin en önemli objesi meşhur krem var: Monticello!

Peter Weir, Truman Show'da yaptığına benzer bir şey yapıyor burada da. Klasik tutumunu sergiliyor ve yine filmi belirsiz bir sonla kapatıyor. Filmin sonu seyircinin kendisi. Umut veya umutsuzluk

Peter Weir bir filminde daha yine çok sert, çok acı bir mesaj verip, gidiyor:

"Hayatta değer verilmesi gereken şeylere değer vermiyoruz. Bunu anladığımızda her şey için artık çok geç oluyor"

Bir romantik film; izleyiciye, bundan daha muazzam ve daha derin; daha başka ne söyleyebilirdi ki?

28 Ekim 2010 Perşembe

Devil's Advocate (1997)


Taylor Hackford'un 1997 tarihli meşhur filmi. Vakti zamanında bir arkadaşım bu filmi sinemada, 2 haftada 4 kez izlemişti. 2 haftada 4 kez izleyen arkadaşım herhalde sonunda bir psikiyatriste gidip rahatlamıştır:)

Neyse. Filmde, Charlize Theron küçük bir çocuğun, yumurtalıklarını kendisine gösterdiğini görüyor. Bu filmi ilk izlediğimde bu yaşta bir çocuğun, bu parçaları tutamayacağını, belki de bu şekilde bir görüntüyü kolay kolay veremeyeceğini düşünmüştüm. Evet sıkı dostlar ; 'pause' ve 'slow motion' birlikte hoş bir işe imza atıyorlar...

Resimdeki parmağı gösterdiysek. İşlem tamam...

10 Ekim 2010 Pazar

La Confidential (1997)


Curtis Hanson'ın bu dönem filmi, Doksanların kıymeti bilinemeyen yapımlardan biridir. Filmin casti gerçekten inanılmaz: Russell Crowe, Danny De Vito, Kim Basinger, Guy Pierce ve Kevin Spacey.

Filmde, Russell Crowe inanılmaz agresif bir polis profili çiziyor. Sandalyenin sırtını eliyle parçaladığı sahne; öfkenin kontrolsüzlüğüne dair müthiş bir betimlemedir örneğin. Filmin unutulmazlarından biri de; Hush Hush Magazine'dir.

Film 2 küsur saatlik süresini soluk soluğa aksiyonuyla ve ilginç senaryosuyla sonuna dek veriyor. Resimdeki kare; Russel Crowe'un, suçlularla mücadelesinde esas aldığı klasik yönetmelerinden birini sembolize ediyor. Bu kadar sinirli olmak, çoğu kez başarı değil hezeyan getirir. Bakalım bu sefer ne olacak???