Perihan Mağden’in kitabı 2 Genç Kızın Romanı’ndan uygulanan
filmde, başrolü Vildan Atasever ve Feride Çetin paylaşıyor. Bu iki karakteri
oynamak için seçilecek kişileri Mağden ve Ataman, uzun bir mülakat sonucunda
bulmuşlardı. Feride Çetin ve Vildan Atasever; “merhaba biz filmde oynamak için
mülakata gelmiştik” diye mi gitmişlerdir acaba. Bana hiç mantıklı gelmediJ
Filmdeki ana karakterlerden Behiye’nin buhran anlarından
biri.
Handan’ın -annesinin şiddetli ısrarı üzerine- kilitli
kapısını açmasıyla; film oyunculuk açısından zirveye ulaşıyor. baştan sona pespaye bir oyunculuk sergileyen Hülya Avşar bile bu epizotta,
Atasever ve Çetin yüksek performansından pozitif etkileniyor. Hülya Avşar’ın
suratındaki şaşkınlık ve öfkenin karışımı olan bu ifade; sahnenin psikolojik tasviri için
biçilmiş kaftan.
Behiye’nin evin camından baktığı bu sahne fazlasıyla
tanıdık. Evin karşısında bir çelikhane var. Etrafta derin bir sis bulutu,
kirlilik…Gerçekten de insanı mutsuz edecek bir görüntü. Kadrajda yerde (alakasız gibi) duran parlak kırmızı branda parçası; filmin sonunda Feride'nin ilerdeki hayatı için verilen pozitif bir işaret. Elbette frame içinde kırmızı brandanın ne kadar küçük bir yer temsil ettiğini gözönünde bulundurursak ve bunları yer silme sahneleriyle birleştirirsek; tablo aslında gayet net...
Özellikle Lola+Bilidikid ile sinemaseverlerin belleğine
derinden yerleşen Kutluğ Ataman; bu, biraz da piyasa yapıtıyla yerin altından
biraz olsun çıktı. Tam bir kaybedenler öyküsü anlatan film;. Bunu
yaparken insandaki; ‘yalnızlık, çaresizlik ve özden doğan kötülük’ duygularından da
ziyadesiyle yararlanıyor. Anlaşılan o
ki; Requiem For A Dream’den fena halde etkilenilmiş. Fakat Aronofsky’nin başyapıtındaki karakterler bile
son 20 dakikaya biraz da olsa umutla gelmişlerdi. Bundandır ki; son bölümdeki
ani çöküş izleyicide ağır şok etkisi yaratmıştı.
Kutluğ Ataman’ın karakterleri gerçekten çok zayıf çıktı. Tüm
figürler son çeyreğe bile gelmeden dibe vuruyorlar. Sistem içinde kaim kalabilmek için savaşırken; sürekli düşen karakterlerin izleyicide yarattığı bu umutsuzluk duygusu yoruyor. Bunu aşmak için senaryo bazı ilginç diyaloglarla harmanlanmış. Oyuncular da belli bir noktaya kadar taşıyabiliyor filmi. Ama bu sefer de Hülya Avşar faktörü çıkıyor ortaya! Berbat oyunculuğu filmin olan havasını da alıp götürüyor. Cinselliğin aşırı istismarı da (-) hanesine
eklenebilecek faktörlerden biri. Filmde çok gereksiz,ve çok sert seksüel sahneler var.
Küçük birkaç örnek:
*Feride, abisinin porno dergilerini karıştırdığında derginin birinde devasa bir penis resmi vardı. Filmi çirkinleştiren gereksiz bir sahneydi.
*Handan'ın seks sahneleri uzun ve abartıydı. Kamera açısı da kötüydü. Buna rağmen yönetmen bu sahneyi 2-3 defa üstüste verdi. Hayır anlatıp da; anlamadığımız bir şey olsa 100 kez göstersin amenna!
*Filmdeki mastürbasyon sahneleri de cinsel sömürü örneklerine dahil edebiliriz. Mesela bakkal çırağının asansördeki mastürbasyon sahnesi filme veya topluma dair bilmediğimiz bir şey anlatıyordu da biz mi anlamadık. Takashi Miike gibi cinsellik unsurunu şok edici, şaşırtıcı bir şekilde kullansa; evet ona da amenna!
*Handan'ın 2 çocukla birlikte olduktan sonra yürüdüğü sahne bu kadar çirkin çekilebilirdi. Arkaplandan " Nazan Öncel'in Hayat Güzelmiş"i çalarken karakterin bütün atmosferi bozarcasına telefonu açıp, "he evet he hö" diye konuşması şarkının zorla yarattığı o güzelim atmosferi rezil etti.
Ortalama bir film, izleyici olarak Kutluğ Ataman gibi birinden kesinlikle daha itinalı bir iş bekliyoruz. Bence asıl mesele bu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder