Son İstanbul Film Festivali'nde seyrettiğimiz bir Jens Lien filmi. Daha bilinen adıyla "Bothersome Man/Canı Sıkılan Adam". Film işte bu öpüşme sahnesiyle açılıyor. Adını öpüşme yahut başka bir isimle açıklayamayacağım bir hasret giderme şekli. Karnı uzun süre aç olan bir insanın delicesine yemek yemesi gibi bir durum. Filmin potansiyelini anlamak için ilk referans noktası. Hem de filmin ilk saniyelerinde...
Andreas'ın berbat halde geldiği yerde ona özel bir karşılama bile yapılıyor. Gerçi bir kişi geliyor ve samimiyetsiz bir aktivite olduğu oldukça belli. Adamımız hala şaşkın. Aynı şaşkınlığı sadece o yaşamıyor tabii. Bu noktadan sonra seyirci olarak Andreas ile özdeşleşiyoruz. Artık onun yerinde biz varız...
Mmm şaşırtıcı bir değişim...Andreas'ın yüzü nasıl gülmesin. Süper bir işi ve arkadaşları var. Akşam yemeğinde çıktığı yemekte yanındaki kızı tavlamakla kalmadı bir de evine yerleşti. Bu esnada çapkınlık turlarına devam ediyor. Bu kadar sıkılgan bir adamı bile kendine getiren çeşitli aktiviteler işte...
Meşhur delikte çalışmalar hummalı şekilde sürüyor...Tüm işini gücünü bırakıp fulltime delik kazmaya devam eden Andreas. Merakını giderip orada ne olduğunu öğrenmek istiyor. Açıkçası ben de öğrenmek istiyorum ve bu merak, heyecan ile filmin sonunun nasıl geldiğini anlamıyorum. Jens Lien öyle bir dünya yaratıp bizi içine hapsediyor ki; onun içinden kurtulmak imkansız. Artık izleyici olarak Andreas'ı yaşıyoruz ve onun arzuları, merakları herşeyi bizim oluyor. Bir noktada "tamam kafi" desek de bir noktada devamını hep istiyoruz. Özellikle o delik insanın içindeki doyumsuzluğu betimleyen müthiş bir metafor. Bu sıradışı Norveç filminin sonunda yüzümde beşparmağın izi, karnımda fena bir yumruk acısı hissetmiş gibi bir duygu yaşıyorum. Yumruk yesem daha iyiydi aslında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder