3 Yönetmenin birlikte kotardığı bu çalışma indie sinemanın son dönem yükselen değerlerinden biri. Fakat ciddi handikapları var...
"Bu filmi ilk istanbul film festivalinde duymuştum. sonra bir ekşisözlük zirvesinde bir hatun arkadaşımız bu filmin mastürbatif adını kullanarak bir espiri yaptı. bayaa da gülmüştük. işte ancak geçen gün izleyebildim.
en son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim: güzel film...
bir kere filmin bir meselesi var. anlatmak istediği bir mevzu var. ve onu kör-topal da olsa sonuna kadar anlatıyor. olay 31 filan değil. 31 olayın somutlaştırılmış şekli. film gayet net şekilde; türkiye'deki kadın-erkek ilişkilerinden bahsediyor. kadın ve erkeğin birbirine bu kadar yakın gibi olduğu ortamlarda bile, onların aslında birbirine ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. böyle bir ortamda birey kendine kız arkadaş edinmek için bile zorlanırken, cinselliğini yaşamak için "o bahsettikleri özgür seks için" partner nasıl bulacak. çoook zor!
olaylar sonuna kadar gerçektir. benim üniversite okuyup, 6-7 sene hiç bir kızla ilişkisi olmayan arkadaşlarım oldu. hem de çoook. biz kadınlar ve erkekler olarak daha oturup bir platformda, oturup konuşamıyoruz ki!
duraktaki kıza günaydın diyemiyoruz. sınıftaki kız arkadaşlarımıza merhaba diyemiyoruz. merhaba desek, "gel kantinde sohbet edelim" diyemiyoruz. uzağız birbirimize çok uzak. bu durumda herkes kendini bir şekilde tatmin ediyor. eksiklerini, ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor işte.
tabi bu toplumun sosyo-bilmemnesel yapısından ileri geliyor. yani sizinle konuşan, sohbet eden tanımadığınız bir kızı, siz belki değil ama "çevrenizdeki erkeklerin %80"i 'farklı gözle' görürse; kızların-kadınların böyle davranması da çok normal.
yıllar önce otobüste batıkente gidiyorduk. bir arkadaşımla. ayağımda özel getirttiğim, yeşil-süet adidas gazelle ayakkabılarım vardı. otobüs neredeyse boş olmasına rağmen, kızın biri yanıma oturdu. ayakkabıdan sohbet açıldı ve çok uzun süre konuştuk. sonrası önemli değil...
işte filmdeki karakterler bu kızları arıyorlar. onların, benim, senin aradını. ama bulamıyorlar. belki anlaşamayacaksınız. 'hadi eyv' diyip, işinize bakacaksınız. belki de başka. ama karşı cinsin birbirine bu kadar uzak olduğu bir ülkede, bir taraftan bir öykü yazılacaksa; bence bu öykü tam olmuş. meselenin çevresinde tilki gibi gezmiyor bu film. ahkam kesmiyor. bayağı bayağı meselenin kendisinden bahsediyor. doğru da yapıyor.
anlatım dili o kadar bizden. küfürler bizden. birbirlerine yaptıkları şerrrefsizlikler bile bizden: yeri geliyor bir hatun için dostluklarına zarar veriyorlar. birbirlerini kırmaya başlıyorlar. yok mu böyle arkadaşınız. nedeni başından beri anlattığım o sosyo-bilmemnesel olaylardan kaynaklanıyor. bu bağlamda yapılmış en ilginç film.
başroldeki iki kafadar, karakterlerle adeta bütünleşmişler. özellikle şişman eleman enikonu döktürmüş. meditasyon sahnesindeki raggası muhteşemdi:)
yalnız film son bölümde adeta harakiri yapıyor. yönetmenin heyecanı mı, amatörlük mü bilmiyorum. öyle böyle bir harakiri değil:
filmde, yönetmenin 'niçin bu filmi yaptığını anlatan' bir sahne var. ne bileyim eskilerin meşhur dergisindeki gibi, roll'daki gibi bir röportajda anlatacağı şeyi filmin içine sokmuş yönetmen. işte bir sahne 15 saatte çekilmiş de...fasaryayı filme sokmuş. yönetmene bu eleştiriyi, sadece bu gereksiz sahneyi filme eklediği için getirmiyorum. bu sahne filmi resmen bitirmiş. tüm manifestosunu, tüm meselesini bir sahneyle silip atmışlar resmen! başından beri anlattığım, filmin de çok güzel bir şekilde anlattığı şey bir sahneyle gitmiş, yerine "15 saatte tek sahne çektiler, biz film çekeriz yahu" diyen, meselesini buna indirgeyen, bu kadar ucuz bir hale getiren bu sahne filmi resmen bitirmiş. acaba yönetmeni, oyuncusu, izleyeni bunun farkında mı. çok merak ediyorum??
ben bu sahneyi filmden çıkardım. izleyicinin kurgusu versiyonunu yaptım. kafamda. bu biçim itibariyle kendini ciddiye almayan bu film; ele aldığı temel mevzu itibariyle ilginç ve orijinal. o yüzden izlerken keyif aldım. ama o sahneyi yeni kurguda silip atarlarsa, hiç fena olmaz:)"
en son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim: güzel film...
bir kere filmin bir meselesi var. anlatmak istediği bir mevzu var. ve onu kör-topal da olsa sonuna kadar anlatıyor. olay 31 filan değil. 31 olayın somutlaştırılmış şekli. film gayet net şekilde; türkiye'deki kadın-erkek ilişkilerinden bahsediyor. kadın ve erkeğin birbirine bu kadar yakın gibi olduğu ortamlarda bile, onların aslında birbirine ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. böyle bir ortamda birey kendine kız arkadaş edinmek için bile zorlanırken, cinselliğini yaşamak için "o bahsettikleri özgür seks için" partner nasıl bulacak. çoook zor!
olaylar sonuna kadar gerçektir. benim üniversite okuyup, 6-7 sene hiç bir kızla ilişkisi olmayan arkadaşlarım oldu. hem de çoook. biz kadınlar ve erkekler olarak daha oturup bir platformda, oturup konuşamıyoruz ki!
duraktaki kıza günaydın diyemiyoruz. sınıftaki kız arkadaşlarımıza merhaba diyemiyoruz. merhaba desek, "gel kantinde sohbet edelim" diyemiyoruz. uzağız birbirimize çok uzak. bu durumda herkes kendini bir şekilde tatmin ediyor. eksiklerini, ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor işte.
tabi bu toplumun sosyo-bilmemnesel yapısından ileri geliyor. yani sizinle konuşan, sohbet eden tanımadığınız bir kızı, siz belki değil ama "çevrenizdeki erkeklerin %80"i 'farklı gözle' görürse; kızların-kadınların böyle davranması da çok normal.
yıllar önce otobüste batıkente gidiyorduk. bir arkadaşımla. ayağımda özel getirttiğim, yeşil-süet adidas gazelle ayakkabılarım vardı. otobüs neredeyse boş olmasına rağmen, kızın biri yanıma oturdu. ayakkabıdan sohbet açıldı ve çok uzun süre konuştuk. sonrası önemli değil...
işte filmdeki karakterler bu kızları arıyorlar. onların, benim, senin aradını. ama bulamıyorlar. belki anlaşamayacaksınız. 'hadi eyv' diyip, işinize bakacaksınız. belki de başka. ama karşı cinsin birbirine bu kadar uzak olduğu bir ülkede, bir taraftan bir öykü yazılacaksa; bence bu öykü tam olmuş. meselenin çevresinde tilki gibi gezmiyor bu film. ahkam kesmiyor. bayağı bayağı meselenin kendisinden bahsediyor. doğru da yapıyor.
anlatım dili o kadar bizden. küfürler bizden. birbirlerine yaptıkları şerrrefsizlikler bile bizden: yeri geliyor bir hatun için dostluklarına zarar veriyorlar. birbirlerini kırmaya başlıyorlar. yok mu böyle arkadaşınız. nedeni başından beri anlattığım o sosyo-bilmemnesel olaylardan kaynaklanıyor. bu bağlamda yapılmış en ilginç film.
başroldeki iki kafadar, karakterlerle adeta bütünleşmişler. özellikle şişman eleman enikonu döktürmüş. meditasyon sahnesindeki raggası muhteşemdi:)
yalnız film son bölümde adeta harakiri yapıyor. yönetmenin heyecanı mı, amatörlük mü bilmiyorum. öyle böyle bir harakiri değil:
filmde, yönetmenin 'niçin bu filmi yaptığını anlatan' bir sahne var. ne bileyim eskilerin meşhur dergisindeki gibi, roll'daki gibi bir röportajda anlatacağı şeyi filmin içine sokmuş yönetmen. işte bir sahne 15 saatte çekilmiş de...fasaryayı filme sokmuş. yönetmene bu eleştiriyi, sadece bu gereksiz sahneyi filme eklediği için getirmiyorum. bu sahne filmi resmen bitirmiş. tüm manifestosunu, tüm meselesini bir sahneyle silip atmışlar resmen! başından beri anlattığım, filmin de çok güzel bir şekilde anlattığı şey bir sahneyle gitmiş, yerine "15 saatte tek sahne çektiler, biz film çekeriz yahu" diyen, meselesini buna indirgeyen, bu kadar ucuz bir hale getiren bu sahne filmi resmen bitirmiş. acaba yönetmeni, oyuncusu, izleyeni bunun farkında mı. çok merak ediyorum??
ben bu sahneyi filmden çıkardım. izleyicinin kurgusu versiyonunu yaptım. kafamda. bu biçim itibariyle kendini ciddiye almayan bu film; ele aldığı temel mevzu itibariyle ilginç ve orijinal. o yüzden izlerken keyif aldım. ama o sahneyi yeni kurguda silip atarlarsa, hiç fena olmaz:)"
Videoda, fatboy ege, ragga performansıyla, neye ihtiyacı olduğunu gerçekten muazzam bir biçimde anlatıyor:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder