28 Kasım 2010 Pazar

Soul Kitchen (2009)

Klişelere boğulmuş bir film!


Kadınlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar; elektronik müzikte berbat dans ediyorlar. Genel figürler: Saçları savurmak, saçlarla oynamak, kolları havaya kaldırıp, oryantal şekilde sallamak...Eee peki adamımız orada ne yapıyor. Panik yok, en azından onun sadece belinde problem var:)


Şekil 1a


Şekil 1b

Yukarıda bir "before & after" şekli görüyoruz. İyi, güzel. Her şey yenilendi. Peki o kombinin (termostat?) suçu neydi de orada garip gibi kaldı:)


Not: Yazının burdan sonraki kısmı ağır spoiler içermektedir!!!

Resimde bir kontrat var. Filmi izleyenler hatırlayacaktır: Her şey bu kadar güzel gidemezdi değil mi? İşler tıkırında, paralar kazanılıyor. Aşk, meşk desen her şey süper. Ama hayır. Böyle giden bir senaryo rutindir ve heyecan vermez. Filmi izlerken; "ee hadi ne arıza olacaksa olsun" diye bekleyen sinefiller illa ki olmuştur. Fatih Akın bizi fazla bekletmiyor: Hemen senaryoya müdahale ediyor ve İllias'ın kumar alışkanlığıyla işleri bir güzel tepetaklak ediyor! Öteki kardeş de o sırada, sakat beliyle yapmadık tuhaflık bırakmıyor. Hem de bu olay cereyan ederken. Ne şans! (K1)


İşler kötü giderken, hep daha da kötü gider. Bir yerde durulamaz. Sıfır noktasına, tabana vurana kadar düşer karakterler. İzlerken içimiz parçalanır. Az önce gıpta ettiğimiz insanlar ne hallere düşmüşlerdir. Ama bu sinemanın 100 yıllık tarihinde milyon kez yapılan efsane tricklerden biri değil midir? (K2)


Filmi tekrar geri saralım. Gözden kaçan bir kare var. Köhne muhitteki o salaş dükkanın karşısına bir dans okulu açılır. Uff ne şans ama! (K3) 

 

Böyle naif bir filme aksiyon katması gereken kişi de geldi: İşte kötü adam! Karşımıza en alakasız zamanda çıkan adamımız, yine en alakasız zamanda yok ediliyor. Hem de o kadar saçma bir şekilde yok ediliyor ki; bu sahnede hafif bir sürmenaj geçiriyoruz. Koskoca iş adamı, bir maliyeyi becerdi diye, devleti biraz kazıkladı diye donuna kadar alınıyor. Bir de hapse atılıyor. Hepsini geçtim; Zinos'un kardeşiyle aynı hapse atılıyor. Hey maşallah. Bu kadar tesadüf olamaz! (K4-K5-K6)



O düğmenin orada ne işi var acaba? İzleyenler o düğmenin ne kadar önemli bir görevi olduğunu çok iyi biliyorlar elbette. Ama film artık "Yüz Numaralı Adam", "Sakar Şakir" tadı vermeye başlamadı mı sizce de?! (K7)


İşte filmin esas adamı Zinos son karede tekrar karşımızda. Hem de bir açık arttırmada! Ninesinin vefatıyla, bir anda zengin olan kız arkadaşının ödünç verdiği 200bin euroluk çekle. Sahi 200 bin miydi, yoksa ben mi karıştırıyorum. Eski sevgilini boynuzladığın için vicdan azabı duyuyorsun ve onun iyi bir insan olduğunu düşünüyorsun. Beş parasız şekilde kapınıza gelip, ihaleye girmek için sizden 200bin euroluk bir çek istiyor. Verir misiniz? Ne yaparsınız, o kadarı siz daha iyi bilirsiniz. ama 200bin euro en basit hesaplamayla 400bin TL demek. ve cennette yolunu şaşırıp, yanlışlıkla buralara kopup gelmiş, melaike ex-sevgili 400bin liralık çeki "senin canın sağolsun" diyerek Zinos'a veriyor. Dvd kapağı gibi: Fantastic, Stunning, Two Thumbs Up! :))

Tesadüfe bakın ki açık arttırmaya gelen büyük şirket sahibi ilacını alırken hapı yutuyor ve teklif veremiyor. Zinosun cebinden çıkardığı hamburger parasıyla ihaleyi kazanıyor:) (K8-K9)

Batman the Dark Knight bile daha gerçekçiydi! Yani Fatih Akın bu son filminde; Mel Gibson'ın şu meşhur filmi "Kadınlar Ne İster"'deki gibi bir şey yapmaya çalışmış. Aralarda müzikler, güzel yemekler, güzel kızlar var. Zombilerin Düğünü'nde kameramanın dediği gibi "onlar araya tatlar, lezzetler" diye. Buradaki de o hesap. Araya cidden lezzet katmış. Hoş olmuş. Orası bambaşka bir mevzu. Ama Fatih Akın gibi çizgiötesi bir yönetmen bu kadar avam, bu kadar şişirme bir çalışmayı yakıştıramadım. "Gegen Die Wand" gibi bir başyapıt ile bu filmi kıyaslayanlar var. Fatih Akın bunu duyduğunda; içinden küfür mü ediyordur, şükür mü? Bilmiyorum. Ben bu filmi; Kurz und Schmerzlos, Solino ve hatta Im Juli'yle bile kıyaslamakta zorlanıyorum.

Evet bir gerçek var. Onu da söylemeden geçmek doğru olmaz. Bu film seyirlik mi? Hem de inanılmaz! Filmi izlerken, akreple yelkovan adeta birbiriyle yarış yapıyor. Gerçi Issız Adam da akıcıydı. Sarıldılar ağladık, hayatımızın filmi oldu:) 

Sözün özü: Taktiklerle senaryo yazmak; sinemayla ve izleyiciyle alay etmekten başka bir şey değil...

2 yorum:

alea dedi ki...

Filmin sonundaki o düğme mutlu sonla bitirmek isteyen yönetmenin deus ex machinası oluyor. Dediğiniz gibi, Gegen Die Wand'dan sonra böyle bir film, son çocukluk filmi olsun bakalım.

Glasscow dedi ki...

Güzel yorumun için teşekkürler alea. Aslında bloga böyle bir post eklemeyecektim. Fakat Ekşisözlükte bu film için yaptığın güzel yorumdan sonra yazmam gerektiğini düşündüm...