20 Aralık 2011 Salı

Cypher (2002)

"Bir ben vardır, benden içeri..."


Çevremizdeki insanlar da böyle değil mi? Herkes birbirinin gözünün içine baka baka yalan söylüyor...

Vincenzo Natali gerilim ve korku öğelerine son derece hakim bir yönetmen olduğunu Cube'te ıspatlamıştı. Fakat filmin oturduğu zemin (yani öykü) o kadar mesnetsizdi ki; son dakikaya kadar seyirciyi kendinden geçiren film, büyük hayal kırıklığıyla bitmişti. 365bin $'lık küçük bütçesine ve öyküsündeki basiretsizliğe rağmen, sinematografik öğeleriyle bile 13 ödül almayı başardı Natali bu filmiyle. Öyle ki; 5 sene sonra bile yapımcı firmalara ekmek kapısı oldu ve 2002'de Cube 2 ile seriye devam edildi. Ardından TV prodüksiyonlarına döndü Natali ve 5 sene sesi çıkmadı. 2002'de ise "Kıymeti Anlaşılamamış Filmler" kategorisinde değerlendirebileceğimiz bir Sci-Fi filmiyle geri döndü: Cypher!

Mutsuz bir evlilik, sıkıcı bir iş. Bunlar Morgan Sullivan'ın yaşamının bir parçasıdır. Fakat artık yaşamına yön vermek gerektiğini düşünen Sullivan, Digicorp isimli firmanın ajanı olmayı kabul eder. Bu sayede iş gezileri nedeniyle farklı yerlere seyahatlere çıkmaya başlamıştır. Katıldığı toplantılarda ondan hiçbir hata yapmamasını isterler. İnsanların gözüne baka baka yalanlar söyler. Görevi bitince gereken sinyalleri gönderir. Ve hoop yeni bir seyahat daha. Morgan Sullivan belki de yıllardır olmak istediği adam olmuştur artık. Önemli bir adam, mutlu bir adam...


 "Cohiba's my favourite brand". Bu bir sigara reklamı mı? Olabilir. Ama asıl mesele başka. Biraz daha sabredin!

Morgan Sullivan bu yeni işinde bir şeyi farkediyor: Hayatında hiç sigara içmese de; Cohiba'yı çok sevdiğini! Her gittiği yerde viskisini on the rocks içiyor. Yanında da sigarası eksik olmuyor.

Tuhaf? Hayatında hiç sigara içmeyen bir adam Cohiba müptelası oluyor. Viskiden başka içki tüketemiyor. Bu işte kesinlikle bir gariplik var?!!!

Hikayenin ilk flashı çakıyor. Evet! Filmin şifrelerinden biri Cohiba! Resme henüz bir anlam kazandıramasa da; ileride senaryonun içinde nasıl ilginç bir nokta olduğunu daha iyi göreceğiz...


Filmin belki de en güzel, en heyecanlı sahnesi. Morgan Sullivan'ın kıç çatalından avuç avuç terin boşaldığını anlardan biri. Resimde hipnotize olmuş kahramanımız ve hafiften şaşkın iki adam görüyoruz.

Bu sahnede ne olduğunu bilmeniz için önce barda Rita'yı görmeniz gerekiyor :)

Bu son derece maskülen film, karakteri filmin merkezine yerleştirirken; izleyiciyi de karakterle bütünleştiriyor. filmi izlediğimiz her an Morgan Sullivan'ın kendisi oluyoruz. Her an onun korkularını ve stresini yaşıyoruz. Son dakikaya kadar nefesimizi tutuyoruz. Fakat filmin sonu tabir-i caizse; KESMİYOR!

****************************************************

Vincenzo Natali gerilim unsurunu somutlaştırma  ve estetize etme konusunda bir dahi. Bunu daha önce de söyledim. Filmi nefesimizi tuta tuta izliyoruz.

Fakat senaryo; son epizotta çuvallıyor. Bir sci-fi kültü yaratabilecek bu senaryo; öykünün finalini son derece gösterişsiz ve yavan bir şekilde bağlayarak; açıkçası biraz hayal kırıklığı yaşatıyor. Biz bu filmi görmüştük :))

Tüm bunlara rağmen filmin çok ciddi bir fan kitlesi olduğunu da belirtmek gerekir.

Hiç yorum yok: